Yemek duygusal bir doyum alanı mı? sorusu, olası duygusal açlık ataklarına karşı önlem almanıza yardımcı olur.
Asıl amacı vücudumuzun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak olan beslenmenin, günümüzde zevk almak, stresimizi azaltmak, mutlu olmak, sosyalleşmek gibi pek çok amaca yönelik olarak hizmet ettiğini gözlemliyoruz.
Yeme eylemi; bilinçaltı düzeyde, hep kişinin kendini iyi hissetme duygusu ile ilişkilendiriliyor. Çoğu kez bebeklikten gelen bir alışkanlık olarak açıklanıyor. O dönemlerden kaynaklanan, öğrenilmiş, yerleşmiş bir kalıp; bebeğin ağladığında karnının aç olduğu düşüncesi ile besleyerek avutmaya çalışma biçimi, bilinçaltına yerleşiyor ve yetişkinlikte de peşimizi bırakmıyor. Sorunlar, sevgisizlik, boşluk hissi, kızgınlık, öfke, can sıkıntısı, üzüntü, hayal kırıklığı, stres… Hayır, bu kadarla da kalmıyor, sadece olumsuz duygular değil yemek yeme nedeni; sevinç, ödül, kutlamalar da yemek yemenin bahanesi olabiliyor.
Yemeyi duygusal tatmin aracı olmaktan çıkarıp, onun yerine farklı aktiviteler ile keyif almayı keşfetmenizi öneriyorum. İşte bu, çok önemli bir adımdır; hayatımıza getireceğimiz pozitif bir yaklaşım olur. Mutluluğu elde etmenin yolu; her ne olursa olsun, hayata olumlu bakabilmekten geçiyor.
Yiyeceklerin haz vermesi
İnsanın temel ihtiyaçlarından biri olan yemek yeme işlevi her ne kadar vücudun biyolojik bir gereksinimi olarak tanımlansa da kişiye haz veren psikolojik özelliği yadsınamaz. Yemek, duygusal doyum kadar insanlar arasında iletişim, dostluk, arkadaşlık, paylaşım gibi çok farklı niteliği de kapsamaktadır.
Yeme hedonizmi (hazcılık) gibi yeni kavramlar, yemenin daha niteliksel yönleri olduğunu; yiyeceğe olan bağımlılığın nedeninin, yenilenlerin haz vermesi ile beynin bildik lezzetlere duyulan açlığı olarak açıklanıyor. İnsan beyni; tatlı, yağlı gıdaları zevk ve ödül gibi algılayıp, hedonik bir tepki veriyor. Bazı gıdaları düşünmek, görmek, kokusunu duymak bile ona karşı önüne geçilemez bir istek oluşturabiliyor. Çikolata, birçoklarında sanırım benzer etkiyi yapıyor. Bu olgudan yola çıkarak, hedonik uyaranların gıda alımını arttırabileceği, yapılan reklamlar ve görselleri ile bile bunun uyarılabileceği, sonucunda ise çok fazla sayıda insanın etkilenip, sürekli ihtiyacı olandan daha fazla yemek yemesi için uyarıldığı konusunda çalışmalar yapılıyor.
Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan yiyecekler var
Beslenmedeki seçimleriniz; beynin kimyasını, ruh durumunu, bellek ve bilişsel işlevlerini, bununla bağlantılı olarak duygularınızı doğrudan etkiler.
Nörotransmitterler, beyinde üretilen ve ruh halini de etkileyen sinir hücreleri arasında elektrik sinyallerini taşımakla görevli beyin kimyasallarıdır. Endorfin ve serotonin, beyin kimyasını etkileyen nörotransmitterlerden ikisidir. Endorfin genelde hazla ilişkilendirilir; serotonin, rahatlamayı ve sakinleşmeyi sağlayan kimyasaldır. Triptofan olarak adlandırdığımız bir çeşit amino asit içeren besinler, serotonin düzeyini yükseltmektedir.
Serotonin, dopamin gibi beyin kimyasalları ve bunların sentezi için gerekli ön maddeler, tükettiğimiz besinlerden sağlanır. Önerim; çeşitli besin maddeleri içeren bir beslenme modelini benimsemeniz ve sağlıklı bir denge kurmanız yönünde olacaktır. Besinlerin çeşitlilik içermesi genelde kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
Aslında haz almak dediğimiz duyguyu güzel bir yemekten olduğu kadar sevdiklerinizle sohbetten, bir kitaptan, hoşlandığımız bir müzikten, manzaradan da alabiliyoruz. O halde yiyeceklere farklı anlamlar yüklememeliyiz.
ALIŞKANLIK DEDİĞİMİZ
Alışkanlıklar, bir tetikleyiciye veya ipucuna yanıt olarak ortaya çıkan belirli davranışlardır. Bir alışkanlık geliştirmenin yaklaşık üç hafta sürdüğü varsayılıyor. Yeme davranışlarınızda, beyniniz, besinleri bir çeşit ödül ile ilişkilendirir; alışkanlıklarınızdan vazgeçmeyin, daha sağlıklı olanlarla değiştirin.
Sosyalleşme, genellikle yiyecek ve içecekleri içerir
Sosyalleşmenin yeni bir yolunu düşünün; arkadaş, aile ve iş arkadaşlarıyla sosyalleşme, genellikle yiyecek ve içecekleri içerir. Yemek ve sosyalleşme arasındaki ilişki çok kuvvetli bir zincir; kırılamaz mı? Gündelik toplantılar, partiler ve özel etkinlikler genellikle yiyeceklerle bağlantılıdır. Ancak, kilonuzu yönetmeye çalışırken, bu durum sizi zorlayabilir. O halde çözüm arayacağımız konu; yemek odaklı değil, daha çok zevk ve konuşma ile geçecek faaliyetler üzerinde düşünüp alternatifler yaratmak olmalı. Aklıma gelen birkaç öneri benden, diğerlerini bulmak sizin yaratıcılığınıza kalıyor.
Arkadaşınızla çaya, yemeğe gitmek yerine birlikte bir masaj veya manikür için randevu alabilirsiniz. Öğle yemeği daveti yerine, sadece bir kahve içebilirsiniz ya da sohbet edebilirsiniz. Sonuçta, arkadaşlarınızla ve sevdiklerinizle kuracağınız iletişim önemlidir; yani “kahve bahane” der, geçebilirsiniz. En sevdiğiniz sandviçi alıp yakınlarda oturabileceğiniz bir park ya da yeşil alana gitmeyi deneyin.
Aile fertleri ile bütün gününüzü geçireceğiniz bir brunch yerine küçük sandviç, taze meyvelerle idare edebileceğiniz ormanda yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz? Yürüyüşler, bisiklete binmek, piknik ve diğer rahatlatıcı aktiviteler için, sık sık doğal bitki örtüsünde, yeşilliklerin hâkim olduğu açıklık bölgeleri seçebilirsiniz. Müze ziyareti, bahçeyle uğraşmak ve hayvanlarla zaman geçirmeniz de keyif verir. Yeni yeni sporlar giriyor hayatımıza; örneğin, şehir hayatının karmaşasından uzakta, kolay bir trekking rotası bulabilirsiniz ya da golf turu. Veya stres atmak, zinde olmak ve eğlenmek için dans kursları; alternatifiniz pek çok: Latin, salsa, tango, cha cha, rock’n roll… Listeyi çoğaltabilirsiniz.
Hazırlayan
Banu Kazanç
Beslenme ve Diyet Uzmanı